top of page

Sevdasını, Kültürel mimarlığa Borçlu: George Andreou / Art Unlimited


AKM'nin kültür-sanat alt yapısı üzerine emek veren George Andreou, Nisan ayı başında yapılan Arch+Dsgn zirvesinde Kültürel Mimarlık hakkında konuşmak üzere sahne aldı.

Desmus Cultural Architecture çatısı altında Yönetim Danışmanı Ersin Çetinel ve mimari ekip arkadaşları ile Kültürel Mimarlık hizmeti veren Andreou, İstiklâl Caddesi ve Türkiye'nin hemen tüm bölgelerinin, bu alana yönelik

birikimlerinin, eğitimlerinin, vizyonlarının ve özgünlüklerinin, uzun vadeli ve profesyonel bir yaklaşımla korunmasını aciliyetle tavsiye ediyor. Yunanistan doğumlu Andreou, İstanbul'a 12 yıl önce yerleşen bir İstanbul sevdalısı...


İstanbul Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı, 67 Nisan tarihlerinde Mimarlık ve Tasarımda Yenilikçi Yaklaşımlar başlığıyla Arch+Dsgn Summit 2018’e kapılarını açtı. İki gün boyu ‘sabahtan akşama’ süren bu hıncahınç sunum ve oturumlar arasında Kültürel Mimarlık başlığı dikkati çekiciydi.

Türkiye gibi, dört bir yanında kültür ve sanat amaçlı yapıların birbiriyle rekabet içinde yükseltildiği bir coğrafyada, böylesi bir zirve programında özellikle bu konuya yoğunlaşan kişi ve kurumun kim olduğunu merak ettiğimizde, karşımızda George Andreou’yu bulduk.

Desmus Cultural Architecture çatısı altında, Yönetim Danışmanı Ersin Çetinel ile ter döken 1976 Yunanistan doğumlu Andreou, yaklaşık 12 yıldır Türkiye’de eşi ve ailesiyle yaşıyor. Andreou’nun kültürel mimarlık alanına aşinalığı, 15 yaşında iken, ilk kez prodüksiyon alanında çalışması ile başlamış.

Hâl böyle iken, özellikle tiyatro ve sahne tasarımı ile bu platformların teknik ve estetik altyapı gereksinimleri üzerine yoğunlaşan, Metropolitan Üniversitesi Müzik Teknolojisi mezunu Andreou ile, ‘mimariyi kültür ve sanat yapıları ile buluşturduğu’ meslekî gündemi ve projelerini büyüteç altına aldık, deyim yerindeyse karşılıklı dertleştik...


Neden böyle bir alanda yoğunlaşmayı seçtiniz?


Herkesin sevdiği bir şey var; biz de bu alanı sevdiğimizden seçtik. (Gülüşmeler) Bir de, maalesef, ben yaklaşık 20 yıldır bu işi yapıyorum, bu işi biliyorum. Prodüksiyon içinde, sahne üzerinde ve altında koşarken, sahneyi temizlerken, bu işi öğrendim. Başka iş yapmayı bilmiyorum.


Teknoloji, tasarım ve estetiğin buluştuğu bir noktadasınız...


George Andreou: Öyle diyebilirsiniz, fakat burada enteresan bir şey var: Ben mimar değilim. Neden prodüksiyon ve mekan işletmesi alanındaki deneyimi mimarlık ile birleştirmek zorunda kaldım? Kendi sorunlarımı çözmek için... İhtiyaçtan çıktı. Zaman içinde, bir sıkıntı olduğunda ve bunu o dar alanda çözmek durumunda kaldığınızda, çözmek zorundasınızdır. Biz, problemlerimize gözümüzü kapatamıyoruz. Peki, neden kapatamıyoruz? Şöyle anlatayım, farz edin ki karşınızda bin kişi var ve bu insanlar, saat 21:00’de perdenin açılmasını bekliyorlar. En önemlisi bunun için para vermişler. Bu noktada bizim taşıdığımız sorumluluk çok büyük ve hata payımız sıfır! İzleyici bazen bin, bazen on bin, bazen daha bile fazla olabilir.


Peki bu problemlere örnek verir misiniz ? İletişim mi, zaman mı, maddiyat mı?


George Andreou: Her konuda problem yaşayabilirsiniz. Mekânsal bir problem olabilir, organizasyon, servis, hizmet problemi yahut teknik bir problem olabilir... Bu problemlerin de altında muhtemelen çok detaylı ve uzun başka problemler mevcuttur. O problemleri çözerken de karşımıza ya organizasyon, ya temizlik, ya da mimarlar çıkıyor. Çünkü on bin kişilik alanın tuvaletleri 10 dakikalık ara için yeterli değilse, biz zaten patladık! Ben bunu kiminle konuşacağım? Mimarla. Eğer mimar bu durumu yaşattıysa, demek ki projenin kullanım amacını tam anlamamış. Anlamış olsaydı, bu sorun yaşanmayacaktı. İşte zaman içinde biz bu tür sorunlarla karşılaşıp paylaştığımızda ‘duvarla’ karşı karşıya gelidik. Ben de dedim ki, “artık problemleri ve deneyimleri iyi okuyayım ve en başından müdahale etmeye uğraşayım.” E, bu sevdiğim de bir şey; okudum, öğrendim ve sahada ciddi bir zamanlama ile çalıştım. Bugün geldiğim noktada bir mimari grup oluşturdum ve birlikte tamamen bu sıkıntıları çözmek üzere çalışıyoruz. Tabii bazen her şeyi en başından başlıyoruz, bazen ise biraz geç kalabiliyoruz.


Arch+Dsgn Summit dinleyicisine sunumunuzun ana mesajları neler oldu peki?


George Andreou: Aslında benim çok farklı hayallerim vardı ama bana bırakmadılar! (Gülüşmeler) Ben tarihi bir sunum yapmak istedim ama bana o kadar radikal olma dediler. Ben de kültür ve mimarlığın ne demek olduğunu ve bunları birleştirirken nasıl bir yeni hizmet alanı oluşturduğumuzu anlatmakla uğraştım. Kültürü mimarlıkla birleştirdikten sonra hangi konulara yoğunlaşmamız gerektiğini ve sorumluluğumuzun önemini aktarmaya çalıştım. İnsanları bazen silkelemek gerekiyor. Bambaşka bir Dünya var ve siz o dünyayı şimdiye dek görmediniz. Görmeyin de... O dünyayı görmemek için önlemler almamız, standartları belirleyip hep orada tutmamız gerekiyor. Biz bugün sizinle bu mevzuları konuşurken İstanbul’da bir hastane yandı. Yangının sebebini şu an tam olarak bilmiyor olsak da, bunun gibi üzücü olayları engellemek için yapmamız gereken en önemli şey çok net: “Standartlara uymak.” Eğitim, sağlık, kamu ve kültür sektörü çok önemli ve bu standartları oluşturmak zorundayız. Ne kadar başarırız bilmiyoruz ama biz bunu oluşturmayı kendi kendimize bir görev bildik, yolumuzda ilerliyoruz.


Bu sunumun zamanlaması çok ilginç. Çünkü şu anda İstanbul’da bir nevi kültürel şantiye vaziyeti içindeyiz. Kabataş’taki iki müze, Dolapdere’de bir müze, keza AKM... Yeniden düzenlenen Yapı Kredi Kültür Sanat binası, SALT Beyoğlu... Bu tür projelere uzaktan baktığınızda bazı yorum ve(ya) kaygılarınızı dile getirebiliyor musunuz?


George Andreou: Son beş altı yıldır bu tarz işler yapan arkadaşların biraz daha hassas davrandıkları söylenebilir. “Daha iyi nasıl olabilir” sorusuna hep dikkat ediliyor ve şu an devam eden projeler arasında ‘çok kötü’ olarak sıfatlandırılacak bir proje bulunmuyor. Zaten böyle projeler olduğunda biz bağırıp çağırıyoruz. Bunu yapmadığımız zaman projelerin kabul edilebilecek limitler içinde yapılmakta olduğunu düşünebilirsiniz. Tabii ki, kültür ve sanat alanında proje oluşturmak çok güzel bir şey. Bu alanda bir temel oluşturmak çok önemli. Eğer kültür ve sanat mevcutsa, biz de olacağız. Herkes olacak. Zaten sektör o kadar küçük ki, herkes birbirini tanıyor. Bazen biz onlara bir şey soruyoruz; bazen onlar bize soruyor. Birbirimize yardım ederek alanı iyi bir noktaya getirmeye uğraşıyoruz.


Kültür ve sanat, kabaca bakarsak hafta sonundaki değerli zamanlarını en verimli biçimde geçirmek isteyen aile ve bireylerin bir anlamda AVM’lerde tecrübe etmek durumunda kaldığı bir unsura dönüştürüldü. Eğlence parkları, sinemalar, hatta tiyatrolar ve sanat galerileri ile konser salonları hep bu komplekslere dahiller. Bu meseleye yaklaşımınız nedir? Bunun iyi yönleri var mı sizce, özellikle yurt dışı ile kıyasladığınızda neler söylemek isterdiniz?


George Andreou: Maalesef, bu kültürel bir ahlâk durumu. Ülkede son 10 yılda çok ciddi bir dönüşüm yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Burada Dünya’da nadir gördüğüm bir şey var: Tabii ki bir aile olarak sanata yakın olmak istersiniz ancak ben küçük kızlarımla nereye gideceğimizin kavgasını yaptığımda bakabileceğimiz Biletix dışında hiçbir mecra olmadığını görüyorum. Gazeteleri araştırmak istiyorum ama böyle bir şey yok. Bu çok komik bir şey! Kızlarımla Biletix’i açıp gazete gibi okuyoruz.


Yurt dışında, özellikle orta Avrupa’da, çok derin bir kültür olduğundan yapı çok farklı. Bağımsız tiyatrolar ve operalar var. İnsanlar buna alışmışlar. Örneğin Amsterdam’da ya da Viyana’da AVM bulamazsınız. Bizler ise AVM içinde yaşamaya artık alıştık. Öyle ki Avrupa’da gezerken burada AVM yok mu diye rahatsız oluyoruz! (Gülüşmeler) Kültür ve sanat bir hizmettir, ticarî konular değildir. Dünyada böyle bir uygulama yoktur. Genel olarak Devlet, bu tür organizasyonları destekler, ülkenin kültürünü oluşturmaya uğraşır. Bu doğrultuda büyük bir yer açalım, şu konseri, bu tiyatroyu, o şovu getirelim derseniz, tüm biletleri bile satsanız hesap çıkmaz. Bakın ne diyorum: Hesap çıkmaz! Muhakkak sponsor bulmak ya da teşvik almak durumunda kalınır. Ancak bu şekilde başka seviyelere gelebilirler. Bunun ucu bize de dokunuyor çünkü ucunda kalite meselesi var. İş yine standartlara varıyor.


Biz, binalar yapmadan önce bir kültür, bir felsefe oluşturmak durumundayız. Bütün bunlara ek olarak günümüzde izleyici kitlesinin dörtte birine yakını, davetiye edinmek veya etkinliği bedelsiz izlemek istiyor. Onun da tartışmaları ayrıdır. Bu da beni üzen konulardan bir diğeri...


Bu koşullarda İstanbul İstiklâl Caddesi neye hizmet etti ve edebilir?


George Andreou: Yaklaşık 12 yıldır Türkiye’de yaşayan bir yabancı olarak, İstiklâl Caddesi’nin çok önemli bir konu olduğunu düşünüyorum. Ben ilk geldiğimde Taksim’e vardım. Burası İstanbul’un simgesi. Umarım, planlamaları buna göre yapıyorlardır. Biz umutlarımızı iletebileceğimiz kadar iletiyoruz. Diyoruz ki, İstiklâl Caddesi bir AVM değil, İstanbul’un kültürünü ve sanatını oluşturup gösterebileceği bir simge olmalıdır. Bu tiyatroyla da, operayla da olur, hatta tarz ile yaparsanız alışverişte bile olur. Din de olur, çünkü bir kültür yemeği bile her şeyi kapsar.


Yurtdışına sık çıktığınızı varsayarsak orada ne tartışılıyor, ajandalarda ne var?


George Andreou: Tatil veya fuar dışında yurt dışına çıktığımda meslekî iletişim grubumuzla görüşüyorum. İsmi Venue Management. Bir araya gelerek ortak sorunlarımıza çözümler bulmaya çalışıyoruz. Bazen de iş paylaşımı yapıyoruz. Ben, ABD veya Afrika’da operasyonda değilim ama Avrupa’da aktifim. Bildiğiniz gibi Avrupa’da kültür ve sanatın ciddi bir varlığı var ve orada bunun sürdürebilirliğini tartışıyorlar. Örneğin bir mekânın tüm altyapısının değişimi: Çok eski bir yapıyı yenilerken nelere dikkat edilmeli?


Türkiye’de bira fabrikasından gelme Bomontiada, Almanya’da Essen Zollvereih kömür santrali, Londra enerji santrali Tate Modern... Önemli dönüşüm projeleri bunlar.


George Andreou: Evet Türkiye’de de bu çok ciddi bir biçimde uygulanıyor ve bu çok güzel bir şey. Amsterdam’da da bunun bir çok örneği var. Berlin’de zira çok hareketli. Eski yapılar güzel bir biçimde dönüştürülüyor. Yani konu iyi gidiyor...


Peki taşra, buradaki belediyeler ? Ya da İzmir, Ankara, Diyarbakır?


George Andreou: Ankara’da devletin bir ağırlığı ve onun hayat tarzının bir yansıması var, ama son yıllarda Ankara’ya da çok acayip, alternatif kültür sanat projeleri ile konserler gelir oldu. İzmir zaten kendi kendine bağımsız bir Dünya. Orada şu an iki Opera binası yapılıyor. Biri Karşıyaka’ya. Ancak tabii İstanbul’un hareket ve hızına yetişmek mümkün değil.


Ama bu hadi gelin, her yeri İstanbul yapalım anlamına da gelmiyor, değil mi?


George Andreou: Kesinlikle hayır. Bizim hayalimiz, aslında artık aşağı gitmek; Muğla, Antalya’ya, Doğu Anadolu’ya gitmek, bir şeyler yapmak... Instagram’a bakıyorum mesela, Doğu Ekspresi’ni takip ediyorum. Keşke gitsem ilk fırsatta...


Peki tam olarak hizmetlerinizi bize nasıl tarif ediyorsunuz?


George Andreou: Yatırımcının bir hayali ve talepleri var. Biz bu hayal ve talepleri alıp onu mantıklı biçimde, belli fizibilite üzerinden değerlendiriyoruz. Bir bütçe ve planlamaya tabi tutup, onayladıktan sonra projelendiriyor, ardından konsept ve sonra da uygulama projelerine geçiyoruz. Uygulamayı projesine göre, belki imzayla, belki de imzasız olarak, türlü değişiklikler ihtimalinde teslim ediyoruz.


Belediyelere mesajınız nedir?


George Andreou: Belediyeler bu konuya artık daha ciddi bakmak zorundalar. Türkiye bir Dünya ülkesi. Onun standartlarına uygun yapılandırmaya gidilmeli. Bütçelerin sadece enerji ya da ticaret değil, kültür alanı için de eşit biçimde ayrılması gerekiyor. Bunları harcarken, düzgün fizibilite ve programlamanın yapılması gerekiyor. Belediyelerde daha çok programlamaya ihtiyacımız var. Plansız hareket herkes için kötü sonuçlar doğuruyor. Hem çizen, hem yapan, hem de işletenler için bu böyle. İşletme sistemi, kültür ve sanat mekanlarında maalesef yetersiz ve üzerine daha çok eğilmemiz gereken bir konu. Türkiye’de eğitimde de hiç yok. Evet bu mekânlar yapılmasına yapılır ama, işletmeye gelince durum berbat oluyor. Sözgelimi Kültür Bakanlığı çatısı altında sayısı 150’ye varan kültür merkezi bulunuyor. Ama işletmeye gelince, yeterli planlama yok! Hediye gibi bölgelere bırakılıyorlar ama nasıl işletilecekleri konusunda çalışan bir bölüm yok. Bu konuda hali hazırda Kültür Bakanlığı ile çalışıyoruz. Eğitim uygulamasından alıp yetişen genç arkadaşlarımızın bu merkezlerde çok hızlı bir şekilde konumlandırılmaları gerekiyor. Bir ayağa kaldırma operasyonu yapılması gerekiyor.

Ersin Çetinel: Biz George Bey’in de değindiği üzere, tartışmalarımız uyarınca Desmus çatısında D-Workshops adı altında yeni bir eğitim ortamı oluşturduk. Burada, tüm bildiklerimizi ve tecrübe ettiklerimizi hem öğrencilere, hem de özel sektöre aktarıp, bunun da bazı kamu sektörüne aktarımı hedefiyle, farkındalığı sağlamak üzere yola çıkmış bulunuyoruz. Bunun için kimi okullar ve atölye mekânlarla iletişim halindeyiz. Umarım söz konusu girişimimizi daha da erişilebilir hale getirebiliriz. Hatta bu konuda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ile bir araya gelerek ortak hareket etme konusunda sözleştik; umarım bu işbirliğini daha da derinleştireceğiz.


Dilden düşmez; “her kriz fırsattır,” denir durur. Sektöre bakınca ne görüyorsunuz ? Kriz mi, fırsat mı?


George Andreou: Şu anda bir fırsatımız yok. Biz ‘stabil’ bir şekilde görev oluşturmak istiyoruz. Ben inişleri, çıkışları, fırsatları çok sevmiyorum. Biz kendi alanımız olan kültür ve sanatı sabit bir yere getirmeyi hedefliyoruz. Fırsat sözü beni korkutur. Ona çok yaklaşmam, sevmem. Ne kadar hızla gelirse, o kadar hızla gider. Sanat ve kültür bir günde oluşmaz. Zaman ve uğraşmayı gerektirir.


Şu andaki projelerinizi özetler misiniz?


George Andreou: Cumhurbaşkanlığı Külliyesi içindeki kütüphane ile akustik sistem hizmetlerini, çizimlerini yeni bitirdik. Teslim ettik. Zaten onun içindeki Millet Kültür ve Kongre merkezi tasarımında tiyatro danışmanlık görevini de biz yürüttük, geçen yıl teslim etmiştik. Aynı şekilde, AKM projesinde Murat Tabanlıoğlu ile birlikte çalışıyoruz. Sarıyer Belediyesi Boğaziçi Kültür ve Sanat Merkezi, Üsküdar Belediyesi’ne ait çok amaçlı salonlar ile Çorlu Belediyesi’ne ait Trakya Gösteri ve Kongre Merkezi teslimini gerçekleştirdiğimiz projelerimiz arasındadır.


AKM hepimizin merak kaynağı, orada tam olarak ne yaptığınızı öğrenebilir miyiz?


George Andreou: Biz orada yine kültürü ve mimarlığı bütünleştirdik. Murat Tabanlıoğlu ile birlikte mimari çalışmalar sürerken, biz operanın, konser ve güzel sanatlar salonlarının yerleştirme, akustik ve yeni nesil altyapı sistemlerini çalıştık.

Ersin Çetinel: Tabii bunlar kamudaki projelerimiz ama özel sektörde de farkındalığı önceliyoruz. Bu anlamda Adana’da bir AVM bünyesinde süregiden ve çok keyifle çalıştığımız bir kültür ve sanat projemiz bulunuyor. Açık bir biçimde bu projede her türlü katkıyı sunuyoruz.

desmus.com.tr



Comments


bottom of page